Manisa'nın Soma ilçesinde 301 maden işçisinin katledildiği facianın üzerinden 10 yıl geçti. Cumhuriyet tarihinin en büyük işçi katliamının yaşandığı Soma’da, acılar tazeliğini korumaktadır.
13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da tüm insanlığın yüreğine bir ateş düştü. Çoğu hayatının baharında olan bu işçiler göz göre göre ölüme gönderildiler, ama AKP iktidarı “kaza” diyerek katliamı normalleştirmeye çalışmıştı. Ülkemizin birçok yerinde maden kazaları zaman zaman yaşanmaktadır. Ancak özellikle özelleştirmelerle birlikte insanlık dışı, çağdışı ilkel koşullar artmaya başlamıştır.
Maden kazaları da, madenlerde ölümler de ne fıtrat, ne kader ne de kader planıdır. Gerekli denetim yapılmamış, diğer bir deyişle denetimle görevli kurumlar görevlerini yapmamış ve uyarılar kulak ardı edilmiştir.
Yaşanalar devletin denetim işlevini etkili biçimde yapamamasının sonuçlarından sadece birisidir. Yapılması gereken açıktır, bu alanda konulmuş uluslararası çalışma standartlarına uyulmasıdır.
Ülkeyi 22 yıldır yöneten hükümetin, onun dışında geçmişten bu yana ülkeyi yöneten hükümetlerin bu katliamda sorumluluğu çok açıktır. Bu hükümetler işçi haklarına ilişkin İLO sözleşmelerini yıllar boyu imzalamadılar, imzaladıkları zaman da bazı hükümleri dışarda tutular.
Tarihimizin en kitlesel işçi katliamının dava sürecinde patronların ihmalleri mahkeme tutanaklarına, bilirkişi raporlarına yansımasına rağmen, patrona ve diğer sorumlulara ödül gibi cezalar verildi. Sorumluların bir kısmı doğru dürüst yargılanmadı, bazıları adalet önünde hesap vermedi. AKP iktidarının baskıları nedeniyle mahkeme sürerken hakimler ve savcılar değiştirildi. Madenci ailelerinin avukatları tutuklandı.
Facia ile ilgili 10 yıl sonra ilk defa hakim karşısına çıkan 28 kamu görevlisinin yargılandığı duruşma ne yazık ki 12 Eylül’e erteledi. Bu erteleme sorumluların cezalandırmasının geciktirilmesidir.
Türkiye’de maden felaketi ne yazık ki ilk kez yaşanmıyor, Soma, Zonguldak ve daha birçok örneği var. Erzincan İliç’teki felaketin sıcaklığı gündemdeki yerini korumaktadır. Bunun yanı sıra Soma ve diğer maden ocaklarındaki kötü çalışma koşullarında hükümetin habersiz olması düşünülemez.
Dünyanın neresinde olursa olsun madencilik faaliyetleri tarımı, çevreyi, doğayı, toprağı, ağaçları, kuşları olumsuz etkiler. Alınacak önlemlerle bu olumsuz etkiyi belki azaltabilir ancak tamamen sonlandıramaz.
Soma ve Erzincan İliç ihmaller zincirinin ürünüdür. Soma’da yaşanan manzara vahşi kapitalizmin yol açtığı kazaların benzerleridir.
Üzülerek belirtiyoruz ki;
Acı olaylar kısa zamanda unutuluyor.
Geçmişten günümüze maden kazalarına yenisi eklenmekte değişen sadece katliamın adresi olmaktadır.
Ülkede yoksul, emekçi halka değer verilmiyor.
Soma katliamından sonra dersler çıkarılmadı. Aksine, ülkemizde emekçilerin çalışma koşulları daha da ağırlaştırıldı.
Emekçiler ağır koşullarda çok düşük ücretlerle, örgütsüz bir şekilde çalışmaya mahkûm edildi.
Son yıllarda iş kazalarında işçi ölümler artmaktadır.
AKP iktidarı, emekçilerin kazanılmış haklarını yasal düzenlemelerle geriletmiştir.
Çağın gerisinde yöntemler ile yapılan madencilik anlayışı emekçi hayatlarını karartmaktadır. Bu katliamların ve cinayetlerin sorumluları maden ocaklarını, fabrikaları özelleştiren ve denetimsiz bırakan AKP İktidarıdır.
Bu nedenle emekçilerin hedeflerinde biri çağdaş standartlarda sendikal haklara kavuşmaktır.
Tüm iş kollarında işçilerin taşeronlaştırılmasına, kiralanmasına, güvencesiz çalıştırılmasına son verilmelidir ve emekçilerin kıdem tazminatına dokunulmamalıdır.
Tüm Yerel-Sen olarak; 10 yıl önce Soma’da cinayete kurban giden 301 emekçimizi, ailelerini, çocuklarını ve hayatını kaybeden işçilerimizi unutmuyoruz. Acıları önünde saygıyla eğiliyoruz.