2023-2024 eğitim-öğretim yılı 11 Eylül tarihinde başlayacak. Önceki eğitim-öğretim yıllarında olduğu gibi okullarımız bu eğitim-öğretim yılında da birçok eksikle açılacak. Öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve velilerimiz birçok sorunla uğraşmak, boğuşmak zorunda kalacak. Her ne kadar Milli Eğitim Bakanı yeni eğitim öğretim yılına sorunsuz başlayacağımızı belirtse de gerçekte durum söylendiği gibi değil. Örneğin 6 Şubat depremini yaşayan illerimizde gerekli tedbirler tam olarak alınmamıştır. 11 Eylül tarihinde çocuklarımızı nasıl ortamların beklediğini birlikte görüp yaşayacağız.
Diğer yandan yaşanılan ekonomik krizin en çok etkilediği alanlardan biri de eğitim oldu. Okula ulaşmak, okuldaki yaşamı istenilen biçimde sürdürmek, okul sonrasında bir sonraki güne hazırlanmak, bütün aileler için yüksek bir maliyete katlanmak anlamına gelmektedir. Bu maliyet artışından dolayı özel okula çocuğunu gönderen, göndermeyi düşünen velilerimiz haklı olarak resmi okullara yönelmektedir. İster özel okullarda olsun, isterse resmi okullarda olsun enflasyon nedeniyle velilerimizi daha zor günler beklemektedir.
Okula Başlangıç Giderleri
Okula başlamada ekonomik maliyetin son 4 yılda geldiği noktayı piyasadaki 137 ürünün gerçek fiyatları üzerinden yaptığımız araştırma ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca araştırmamız, okula başlayan bir öğrencinin veliye getirdiği yükü de ortaya koymaktadır. Türkiye'de eğitim harcamaları 2021 yılında 2020 yılına göre %27,1 artarak 344 milyar 341 milyon TL olmuştur. 2021 yılında bir önceki yıla göre eğitim harcamalarının en çok yükseldiği eğitim düzeyleri; %37,7 ile yükseköğretim ve %28,3 ile ortaokul olmuştur.
Eğitim harcamasının gayrisafi yurtiçi hâsıla içindeki payı 2018 yılında %5,8, 2019 yılında %6, 2020 yılında ise %5,36 iken 2021 yılında %4,8 olarak gerçekleşmiştir. Devletin eğitim harcamalarının gayrisafi yurtiçi hâsıla içindeki payı ise 2018 yılında %4,3, 2019 yılında %4,4, 2020 yılında %4, 2021 yılında ise %3,4 olmuştur.
Eğitime yapılan kamu harcamaları için dünya genelinde kabul edilen bazı oranlar vardır. Buna göre devletin eğitim harcamalarının GSYH içindeki payının en az %4 ile 6 arasında olması kabul edilir. 2021 yılında Türkiye’nin %4 sınırının da altına düştüğünü görüyoruz. Eğitimin GSYH içindeki payının düşmesi, harcama miktarı artsa dahi aslında ülkenin toplam kaynakları içinden eğitime daha az kaynak ayrıldığı anlamına gelmektedir.
Türkiye, OECD ülkeleri arasında eğitime ayrılan özel kaynakların payının en yüksek olduğu ülkelerden biridir. OECD ülkelerinde eğitim harcamalarının ortalama yüzde 90’ı kamu, yüzde 8’i hane halkları tarafından yapılmaktadır. Türkiye’de 2021’de devletin yaptığı harcamalar oran olarak düşmüş, hane halklarının harcaması ise artmıştır. 2020 yılında %20 olan hane halkı harcamaları 2021 yılında %22’ye yükselmiştir.
Okula başlama maliyetleri için 2019, 2022 ve 2023 yılları karşılaştırılmıştır. Yaptığımız bu araştırmada, belirtilen rakamlar içerisinde, okula zorunlu alınan bağışlar, sınıfların düzenlenmesi için toplanan paralar, velilerin çocuklarına verdikleri harçlıklar bulunmamaktadır. Zorunlu bağış adında alınan bu ücretleri de eklediğimizde, özellikle alt ve orta gelir düzeyindeki ailelere, okul giderleri ciddi bir yük olacaktır.
-
Okulöncesi düzeyde okula başlama maliyetleri 2019 yılına göre; 2022 yılında yüzde 285,26, 2023 yılında ise yüzde 654,36 oranında artmıştır.
-
İlkokul düzeyinde okula başlama maliyetleri 2019 yılına göre; 2022 yılında yüzde 316, 2023 yılında ise yüzde 493,8 oranında artmıştır.
-
Ortaokul düzeyinde okula başlama maliyetleri 2019 yılına göre; 2022 yılında yüzde 304,1, 2023 yılında ise yüzde 450,5 oranında artmıştır.
-
Lise düzeyinde okula başlama maliyetleri 2019 yılına göre; 2022 yılında yüzde 286,8, 2023 yılında ise yüzde 486,4 oranında artmıştır.
Okullar eğitim öğretim yılına hazır değil.
Her yıl olduğu gibi okullarımız yine eğitim öğretim yılına birçok eksik ile başlayacak. Fiziksel eksikliklerin yanı sıra temizlik, güvenlik personeli gibi eksiklikleri hala devam etmektedir.
-
Kadrolu yardımcı hizmetli ve güvenlik görevlisi ataması yapılmamıştır. Yaklaşık 63 bin güvenlik, 105 bin de temizlik görevlisine ihtiyaç bulunmaktadır.
-
Yeteri kadar öğretmen ataması yapılmamıştır. Önceki öğretim yılında 90 binin üzerinde ücretli öğretmen çalıştırıldığı düşünülürse en az 100 bin öğretmen ataması yapılmadığı takdirde öğrenciler öğretmensiz, öğretmenler öğrencisiz kalacağı ortadadır. Yapılan 45 bin atama, emekli olup sistem dışına çıkanlar düşünüldüğünde ihtiyaç duyulan öğretmenin yarısı bile değildir. Dolayısıyla öğretmen açığı yine ücretli öğretmenlik sistemi ile kapatılmaya çalışılacaktır.
Öte yandan eğitim iş görenleri ciddi oranda mali zorluk çekmektedir. 25 yıllık bir öğretmen 25.154 lira maaş almaktadır. Bu nedenle eğitim öğretime hazırlık ödeneği en az bir maaş tutarında ödenmeli ve en düşük öğretmen maaşı yoksulluk sınırının üzerinde olmalıdır.
-
Okul bütçeleri oluşturulmalıdır.
Okul bütçeleri oluşturulmadığı sürece velilerden para toplanmaya devam edilecektir. Okula başlama maliyetleri bu kadar artmış iken velilerin üzerinden mali yükün alınabilmesi ancak okul bütçelerinin oluşturulmasıyla mümkün olacaktır.
Zorunlu eğitim kapsamında, devlet okullarında örgün eğitim içerisinde 15.189.878 öğrenci bulunuyor. MEB'in bütçesi 435 milyar liradır. Okullara her eğitim öğretim yılının başında eğitim öğretime hazırlık amacı ile öğrenci başına en az 500 lira bütçe gönderilmelidir. Öğrenci başına 500 lira gönderildiği takdirde MEB'in bütçesinin sadece 7,5 milyar lirası (%1,72) kullanılmış olacaktır.
Önceki Milli Eğitim Bakanı, okullara bütçe gönderildiğini ifade etmiştir. Oysa MEB tarafından sadece liselere bütçe gönderilmekte, İlk ve ortaokulların ise sadece elektrik, su ve ısınma giderleri karşılanmaktadır. Bu yıl ilk ve ortaokullara da kısmen bütçe aktarılmıştır. Ancak 1.000 öğrencisi olan bir okula gönderilen 4.500 lira, ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak kalmıştır. 1.000 öğrencisi olan okulların en az 5-6 temizlik görevlisi ihtiyacı bulunmaktadır. Bu okulların sadece altı temizlik personeli için aylık yaklaşık 80 bin lira ödeme yaptığını düşündüğümüzde merkezi bütçeden aktarılan kaynak ile okulların temizlenmesi dahi mümkün değildir.
Yaşanan hayat pahalılığı öğrencilerin kullandıkları malzemelere de yansımış, geçen yıllara oranla bütün malzemelerde büyük bir artış olmuştur. Asgari ücretle hayatını devam ettiren bir aile, ilkokula başlayan çocuğu için, bir aylık maaşından fazlasını, en düşük maaş alan memur ise maaşının yarısını okul masrafı olarak harcamak zorundadır.
Sonuç olarak anayasanın 42’nci maddesine göre, temel eğitim, tüm vatandaşlarımıza eşit ve parasızdır. Bu nedenle devlet, çocuklarımızın eşit koşullarda eğitim almalarını sağlamak zorundadır. Velilerin eğitim harcamaları göstermektedir ki devlet okullarında bu sağlanamamaktadır. Bu nedenle de okullarımız toplumdaki bütün eşitsizlikleri yansıtan kurumlar haline dönüşmüştür.
YURT SORUNU
Bu sorun bir plansızlık ve öngörüsüzlük sorunudur. Bu ülkede genç nüfus artmakta bununla da övünmekteyiz. Bu nüfusun yükseköğrenime devam ediyor olmasından da gurur duymaktayız. 2022-2023 eğitim öğretim yılında toplam 6.860.192 öğrencinin 6.122.138’i devlet üniversitelerinde, 727.423’ü vakıf üniversitelerinde, 10.631’i vakıf meslek yüksekokullarında öğrenim görmekte. Bakanlığın açıklamalarına YURTKUR’a bağlı 808 yurt, bu yurtların ise 874 bin 693 kapasitesi bulunmaktadır. Yükseköğretime kayıtlı öğrencilerin 4 milyon 24 bin 506’sı örgün eğitim kapsamındadır. Örgün eğitim kapsamındaki öğrencilerin yurt ihtiyacı olduğu varsayılsa bile, bu öğrencilerin sadece % 21,7’sine barınma hizmeti sağlanabilmektedir.
Daha önce de kapasite artışına giden bakanlık çareyi odalardaki yatak sayısını 3’ten 6’ya, 4’ten 8’e çıkarmakta bulmuştu.
Artık ranzaların üstüne bir yatak daha koyamayacaklar ki, özel yurt kiralamaya gidiyorlar.
Bu yurtların fiyatlarında ise devlet yurtlarındaki fiyat politikasının uygulanacağı söyleniyor. Bunu zaman gösterecek.
ÖĞRETMENLERE ÖNLÜK DAYATMASI
MEB 21.08.2023 tarihli genelgesinde "Öğretmenlerin, meslekî temsil ve öğrencilere rol model olma bakımından önlük giymeyi tercih etmeleri teşvik edilecektir." ifadelerine yer verilmiş. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin eğitimin kök ve kronikleşmiş yüzlerce sorunu varken dikkatleri başka noktaya çekmeye çalışıyor. Şu an gündemde kamu emekçilerinin toplu sözleşmeleri görüşülürken ve 25 yıllık bir öğretmen 25 bin lira maaş alırken, açlık ve yoksullukla mücadele ederken, kirasını ödeyebilmek için ek iş yaparken, eğitimcilerin başka hiçbir sorunu kalmamış gibi ÖNLÜK meselesini tartışmaya açmak abesle iştigaldir.
Bu genelge öncelikle öğretmenlere aba altından sopa göstermektir. Özellikle kadın öğretmenler için mi bu genelge yayınlanmıştır? Aslında yanıt sorunun içinde...
Milli Eğitim Bakanı önce karma eğitimi hedef aldı. Sonra "Şeriatı övecek kadar bilgim olsaydı..." diyerek şeriatı iyi bir anlayışmış gibi yansıttı. Ayrıca şeriatı özendirerek laik eğitim karşıtı olduğunu ortaya koydu. Bununla da yetinmedi Karaman'da istismarcı öğretmenle fotoğrafları ortalığa saçılan Cihannüma ekibinden yol arkadaşını Şanlıurfa'ya İl Milli Eğitim Müdürü olarak atadı. Ve tepkilere rağmen gitti Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürü'nü ziyaret ederek bu zihniyete sahip çıktığını ortaya koydu.
Gelelim önlük meselesine... Valiliklerden öğretmenlerin, meslekî temsil ve öğrencilere rol model olma bakımından önlük giymeyi tercih etmeleri teşvik edilmesi isteniyor. Önlük giyerek, tek tipleştirilecek olan öğretmenin rol model olması nasıl sağlanacak? Bir meslek grubunu standart giydirdiğinizde onu tek tipleştirmiş ve estetik bakış farklılığını yok etmiş olursunuz. Bireylerin davranış şekillerine özenmek ve ona benzemek lideri model almak anlamına gelir. Öğretmenin rol model olması için yeteneklerini, tavır ve davranışlarını ön plana çıkarması gerekir. İçinde bulunduğumuz ortamda öğretmenler mali ve sosyal bakımdan onlarca sorunla uğraşmak zorunda kalmıştır.
Mavi önlük beyaz yaka ile eşitlediğimiz öğrencilerimizi serbest kıyafete geçiren, çocuklarımızın marka hastalığına ve yarışına yakalanmasına neden olan sayın BAKAN: öğretmenin rol model olması için asıl ihtiyaçlarını karşılamak yerine tek tipleştirme yoluna gitmiştir.
Yönetici atamalarında liyakat olmadan,
Öğretmenlerin mali durumları düzeltilmeden,
Çağdışı uygulamalardan vazgeçilmeden,
Öğretmenlere uygulanan mobing ve taciz ortadan kaldırılmadan,
Tarikat ve cemaatlerin okula girmeleri engellenmeden,
Tarlada, sanayide, sokakta çalışan çocukların okula dönmesi sağlanmadan,
Yasadışı açılmış sözde okul, yurt vb yerler kapatılmadan,
Çocuklarımıza istismarda bulunan kişilerle mücadele edilmeden,
Okula aç gelen çocuklarımızın karnı doyurulmadan,
Beslenmenin, barınmanın ve eğitimin en temel hak olduğunu anlamadan,
Okullar hatta, aynı okuldaki şubeler arasındaki farklılıklar en aza indirilmeden,
Eğitimi eşit ve parasız hale getirmeden önlüğün ne anlamı olur sayın BAKAN?
Önlüğün örtük hedefinin kadın öğretmenler olduğunun hepimiz farkındayız. Öğretmeni tek tipleştirmek yerine eğitimin kök sorunlarına eğilmeniz gerekiyor.