AÇLIĞA VE YOKSULLUĞA SÜRÜKLENİYORUZ
SİZDE HİÇ VİCDAN YOK MU?
Tüm Yerel Sen Genel Başkanı Mücahit Dede, Antalya’da yöneticiler ve üyeler ile AKP iktidarının 2024 bütçesine karşı basın açıklaması yaptı. Genel Başkan Mücahit Dede, 'Patronların değil milletin bütçesinin hazırlanmasını istiyoruz' dedi.
Attalos Meydanı’nda yapılan basın açıklamasına Tüm Yerel-Sen Genel Başkanı Mücahit Dede ve MYK yöneticileri, Birleşik Kamu-İş Antalya Şube Başkanı Sadık Acar, Tüm Yerel-Sen Antalya Şube Başkanı Demet Kurupınar, yöneticiler ve üyeler katıldı.
‘AKP iktidarının 2024 bütçesinde emeğe, emekçiye ve yurttaşa yer yok’ diyerek yapılan açıklamada Tüm Yerel-Sen Genel Başkanı Mücahit Dede, 'Bir ülke, emekçilerin, üretenlerin, değer yaratanların elinde yükselir. Bir ülke için itibar, saraylar inşa etmekten değil alın teriyle çalışan yurttaşların haklarını almasından, insani koşullarda yaşamasından geçer. Büyük Devrimci Atatürk’ün köylü milletin efendisi, emekçiler ülkenin kıymetlisi olarak kurduğu bu Cumhuriyet, ne yazık ki bir avuç zümre hariç ,halkın tüm kesiminin günden güne yoksullaştığı, değersizleştiği bir ülkeye dönüştürülmüştür. Ülke nüfusunun nerede ise yüzde 99’u, yüzde 1’lik bir kesimin servetine servet eklesin diye çalışır, yaşayamaz, barınamaz, nefes alamaz hale gelmiştir. Elbette bu sistemli yoksullaştırmadan biz kamu emekçileri de en ağır şekilde payımıza düşeni aldık ve almaktayız' dedi.
Basın Açıklamasının tamamı şu şekilde:
"Bir ülke, emekçilerin, üretenlerin, değer yaratanların elinde yükselir. Bir ülke için itibar, saraylar inşa etmekten değil alın teriyle çalışan yurttaşların haklarını almasından, insani koşullarda yaşamasından geçer.
Büyük Devrimci Atatürk’ün köylü milletin efendisi, emekçiler ülkenin kıymetlisi olarak kurduğu bu Cumhuriyet, ne yazık ki bir avuç zümre hariç ,halkın tüm kesiminin günden güne yoksullaştığı, değersizleştiği bir ülkeye dönüştürülmüştür. Ülke nüfusunun nerede ise yüzde 99’u, yüzde 1’lik bir kesimin servetine servet eklesin diye çalışır, yaşayamaz, barınamaz, nefes alamaz hale gelmiştir.
Elbette bu sistemli yoksullaştırmadan biz kamu emekçileri de en ağır şekilde payımıza düşeni aldık ve almaktayız.
Bizler için bermuda şeytan üçgeni olan yalancı TÜİK, sarı sendikalar ve emek körü hükümetin kurduğu sözde Toplu İş Sözleşmesi masasından bizlere enflasyon artışıyla bile kıyaslanamayacak trajik zamlar yapıldığı yetmezmiş gibi, şimdi de TBMM’den geçirilmek üzere olan 2024 bütçesiyle bir darbe daha vurulacaktır.
Enflasyon yerinde durmadığı halde artık yılda sadece bir kere zam yapılacak olan asgari ücretli, memur, işçi ve emekli maaşları, bir seçim aracı haline getirilecektir. Biz trajikomik zamlı ücretlerimizi Ocak ayında alacağız, seçim Mart ayında yapılacak, hemen sonrasında da bu hazırlanan bütçe çerçevesinde tüm fiyatlar ve vergilerdeki zamlar aracılığıyla kaşıkla verilen kepçeyle geri alınacaktır.
Sanılmasın ki bu bütçe, bu kapıdaki düşman, sadece kamu emekçisinin sorunudur; bu tüm çalışan nüfusumuzun, onların ailelerinin yani topyekûn memleketin sorunudur. Memleket sorunudur.
Bütçe, bir yıl boyunca devletin yaptığı ekonomik planlamadır. Bütçe, ekonomik rotadır. O yüzden bütçe, hepimizin meselesidir.
Sizin bir yıl boyunca ne kadar vergi ödeyip elinizde ne kadar para kalacağını, hala konteynırlarda kara kışla boğuşan depremzedelerin daha ne kadar evsiz kalacağını, daha kaç annenin bebesine mama alamadığı için savaş zamanlarındaki gibi muhallebiyle suyu karıştırıp yalancı mama yapacağını belirleyen şey, işte bizim gündemde tutmaya çalıştığımız bu bütçedir.
Bu yüzden bütçe, sadece ekonomik haklarımız açısından bir mücadele konusu değil, aynı zamanda bir demokrasi meselesidir. Halka rağmen, halka karşı, halkın gelirlerini çarçur etmek, halkın kendi kendini yönetme biçimi olan Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine de aykırıdır.
Oysa bu bütçeyi, pazardan alışveriş yapmayan, sorsanız ekmeğin fiyatını bilemeyecek, kira ödemeyen insanlar hazırlıyor.
Ev sahiplerinin bir araya gelip kiracılarla ilgili bir yasa çıkarması ne demekse, yandaş müteahhitlerle kol kola gezenlerin bir yılın bütçesini hazırlaması da o demek.
Adaletsizlik demek, haksızlık demek, sefalet demek!
Gelişmiş ülkelerde insanlar çalışma saatlerini ve günlerini düşürerek her sektörde daha çok verim alındığını keşfetti; dünya şimdi buna yöneliyor. Gelişmiş ülkelerde bir işin iyi gitmesi için o işte emek verenlerin hakkının teslim edilmesi, işin bekası açısından bir garanti olarak görülüyor.
Peki bizde durum ne? Her geçen gün daha fazla ve daha zor koşullarda çalışıp, daha çok vergi ödeyip, daha az mal ve hizmete ulaşıyoruz.
Deprem oluyor “biz bize yeteriz” deniyor. Salgın oluyor, bize İBAN gönderiliyor. Ekonomik kriz çıkartıp şimdi fedakârlık zamanı diyorlar.
Ve şimdi bu organize soygunun, bu yoksuldan alıp zengine verme sisteminin adını bütçe koyuyorlar.
Bunu kabul etmiyoruz!
Ne diyor bu bütçe?
Ülkenin 8’de 1’i işsiz ama benim buna dair bir planlamam yok diyor.
Bundan önce maaşlara zaten kendi uydurduğum enflasyon oranlarına göre zam yapıyordum, artık enflasyon tahminlerime göre yapacağım ve bir sene boyunca buna katlanacaksınız diyor.
Konfederasyonumuz Birleşik Kamu İş"in araştırma birimi Kamu-Ar"un araştırmasına göre Kasım ayında açlık sınırı 15 bin 548 liraya, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 45 bin 46 liraya çıkmıştır. Yani en düşük memur maaşı baz alındığında, 4 kişilik bu ailede 3 kişi çalışsa dahi yoksulluk sınırından ucu ucuna kurtulabilecektir. Peki bütçe bu konuda ne diyor: Beni sadece işverenler ilgilendirir. Onlara teşvik, size de daha ağır vergiler yükleyeceğim diyor. ÖTV’de %175, Gelir Vergisinde %140, KDV’de %120 daha fazla ödeyeceksiniz, kursağınızdaki son lokmada gözüm var diyor.
Ülkede kira ortalaması 15 bin TL’yi bulmuş, emekçilerin maaşının yarısından fazlası en insani ihtiyaç olan barınmaya gider olmuş ama bütçede lojmanlar, toplu konutlar, gerekli gayrimenkul düzenlemeleri yok.
Zenginin yatını, pırlantasını lüks tüketim olarak görmüyorum ama senin çocuğunun önüne koyduğun bir tabak yemekten vergi alacağım diyor. Yetmiyor, ödeyeceğimiz her 100 TL verginin 25 TL’sini dolaylı olarak patronların cebine koymayı planlıyor. Daha çok vergi alıp, daha az hizmet verilmesini öngörüyor.
Emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 36’lardan yüzde 26’lara kadar gerilemişken, yeni bütçe yine ve sadece sermaye için iyileştirmeler, hibeler, vergi afları planlıyor.
Bütçede sosyal devlet ilkesi yok, eğitim ve sağlıkta iyileştirme yok, gelir ve vergi adaleti yok, enflasyonla mücadele yok; bu bütçe bize sadece emekçilerin yaratmadığı bu ekonomik krizin kesilen faturası var.
Peki biz ne diyoruz?
Hep bir ağızdan, en kararlı şekilde, dimdik durarak “HAYIR” diyoruz:
HAYIR
Bıçak kemiğe dayanmakla kalmadı, artık kesmeye başladı diyoruz.
Kemerinde delik kalmayan halka kemer sıkın demenin mantıkla da vicdanla da bağdaşır bir yanı yoktur diyoruz.
Ailemizin ihtiyaçlarını karşılayabilmek istiyoruz. Devlete bunca emek verirken, ay sonunu getirebilmek istiyoruz. İnsani koşullarda insanca yaşayabileceğimiz ücret alarak çalışmak istiyoruz.
Atatürk’ün “Milletin egemenliğinin sembolü” dediği Meclis’te sadece patronların değil milletin bütçesinin hazırlanmasını istiyoruz.
Her zaman emeğin onurundan yana taraf olan Tüm Yerel-Sen olarak; tüm yurttaşları ‘adil bir bütçe’ talebimize destek vermeye, sesimizi gürleştirmeye çağırıyoruz.
Gelin, o saray gibi şaşalı kaptan köşkünden “Hepimiz aynı gemideyiz” tekerlemesini söyleyenlere, üretimin her noktasından seslenelim: “Biz olmazsak bu gemi gitmez!"
Sizde hiç vicdan yok mu.?"
MERKEZ YÖNETİM KURULU